Ben yine muhalif modda olmak istemiyorum ama, modellerin gelişi konusunda tatmin edici bir cevap verebileceklerini düşünmüyorum doğrusu.
Ben eminim ki, eğer maliyetleri kurtaracak olsa, 1.8ts'yi getirirlerdi. Eğer getirmiyorlarsa, bu sadece ve sadece ekonomik sebepler ile açıklanabilir bana göre
Üşengeçlikle felan değil.
Aklıma gelen şey şu; bir kere TS motorlar, Alfa motor gamından kalkıyor. Şimdi, 10 tane 1.8TS satmak adına, şimdiye kadar Türkiye'ye hiç gelmeyen bir motorun yedek parça arşivi açılacak, ve senelerce bir sürü parça, tüketicilere sağlanmak zorunda. Motorun eğitimleri verilecek. Halkbuki, JTS, Alfa için geleceği olan bir motor... Belki bu şekilde açıklayabilirim diye düşünüyorum.
Siz ne dersiniz?
Ayrıca, Alfa ve Fiat'ın 'servislerde aynı tutulması' tartışması, uzun zamandır devam ediyor. Bu neden bir sorun olsun, anlamıyorum.. Bana sorarsanız, Türkiye'de ne kadar çok servis Alfa 'ya hizmet verirse, o kadar iyi. Tofaş, iyisiyle kötüsüyle, bu ülkedeki en büyük servis ve satış ağlarından birine sahip. Bu güçten yararlanmak varken, bis 'hıh, Alfa, dandik Doblo ile aynı lifte çıkacak araba mı?' diyoruz
Aroc'un genel faaliyetlerinden bir şikayetim de yok. Sonuçta, elbette ki organizasyonlar çeşitlenebilir, müşterilere çok çeşitli imkanlar sunulabilir. Ama kendi adıma, onlardan hiçbir zaman böyle bir beklentim yok. Yolladıkları takvimler yetiyor da artıyor.
Getirilmeyen Alfa modelleri konusunda da sitem edebiliriz. Sonuçta adamlar arabayı ürettikleri halde, ülkemize lütfedip getirmemektedirler. Ama bunun bir işe yaramayacağını düşünüyorum. Çünkü modellerin getirilip getirilmeyeceği, bir masa etrafında toplanan firma yöneticileri tarafından, uzun mali rakamların, piyasa analizlerinin incelenmesi sonucunda alınan bir karara bağlı diye zannediyorum. Tofaş'ta tembel birkaç yönetici asistanı, böyle bir kararı veremez diye düşünüyorum.
Eğer bir araç Türkiye'ye geliyorsa, bunun tek bir sebebi olabilir: Bu araçtan kar edilecektir. Eğer kar ettirmeyecekse, ya da firmayı riske sokacaksa, getirilmez.
Benim kötü bir özelliğim var: işdünyasında herşeyi para olarak görüyorum. Bana yılbaşında gönderilen Alfa takvimi için müteşekkirim; ama bütün bunların, daha çok para kazanmak adına satış politikaları olduğunu düşünüyorum. Eğer takvim gönderilen 100 kişiden 10 tanesi, sırf Tofaş'ın takvim göndermesinin yarattığı bağ ve güven ile, sanayiye gitmek yerine Birmot'a gidiyorlarsa, o zaman takvimin maliyetleri çıkartılır, yanına da kar alınır! Herşey bu kadar basit
Türkiye'deki Alfa Romeo imajı da, yine birilerinin umrunda olsa, bu imajı geliştirmek için para harcar, ve bir birim kurarlardı. Ama bu birimin çalışmalarından elde edilecek kar, eğer bu birimin kurulması maliyetlerinin altında ise, o zaman imajı kurtarmak o kadar da önemli görünmez yöneticilerin gözünde.
Örnek vermekten de geri kalmayacağım : Bir ara, üyesi olduğum bir ralli forumunda, üyeler, NTV'ye, motorsporları programlarının miktarını artırması için mail göndermeye kalkıştılar... Ya, sanki ntv, kendi izleyici kitlesini tanımıyor.. Eğer ralli programı yerine futbol programı koyuyorlarsa, bu, kar ettikleri içindir. Ve araya da kısa motorsporları programları yapıyorlarsa, bu da motorsporları öksüz kalmasın diye değildir. Kar etmek içindir.
Ah, gerçekten şevk kırıcı olmak istemiyorum. Bu mesaja 'evet, bu mektubu yazarsak, gerçekten birileri 1.8'leri Türkiye'ye getirmeyi ciddi olarak düşünecektir' diye başlamayı inanın isterdim, arkadaşlar! Özel sektörde herşeyin para ile açıklanıyor olması da, midemi bulandırıyor. Beni firmalarda uzaklaştırıyor; bana göre her türlü taraftarlık, sadece firmaların ekmeğine sürülen yağ. Eğer insanlar şirketlerin o güzel ekmeklerine bolca yağ sürmekten hoşlanıyorlarsa, elbette ki buna itiraz edemem. Ama ben, bundan rahatsız oluyorum.
Üreticilere karşı, tüketici hakları kanununun bize getirmiş olduğu haklar haricinde hiç bir gücümüz yok. Para gücümüz hariç.... O yüzden, getirilmeyen Alfa modelleri beni düşündürmüyor...
Bu paradoksu, ben Mercedes'le ilgili yaşamıştım. Sene 2005; adamlar Travego 'da hala emniyet kemeri kullanmıyorlar. Otobüs takla atınca ne oluyor? Allah rahmet eylesin!....... Ama ne var ki, adamlar kar etmeyeceklerini bildikleri için yapıyorlar bunu. Ve belki MAN, ve temSA da kemerleri, yolcu emniyetini düşündükleri için değil, imajları için yapıyorlar.
Ama yine de, Mercedes'e bindiğiniz zaman güvende değilsiniz, ve mercedes para için insan yaşamını kısmete, kadere emanet ediyor. Elden gelen hiç birşey yok. Allah'larından bulsunlar diyorum; eğer bir Sırat Köprüsü varsa, o zaman hepimiz oradan geçeceğiz. İnsan canı ile bilerek oynayanların vicdanları, orada kendilerini ele verecektir.
Gördünüz mü, ben de sinirleniyorum bu kapitalist şirketlere. Ama pek bişi gelmiyor elimden.
Gerç benim sorunum sizinkine göre biraz daha kolay çözülebilir; eğer otobüslerde kemerlerin standart olarak sunulmasını istiyorsam, tek yapmam gereken, beni destekleyen büyük bir kamuoyu oluşturmak. Böylece Mercedes, o cici imajının zedelenmesinden tırsıp, kemerleri standart olarak sunar. Adamlar bunu para kaybetmekten korktukları için yapsalar da, ben tatmin olurum. Benim için önemli olan, onların kemerleri, insanların güvenliğinden endişe ettiklerinden dolayı stanadrt donanıma koymaları değil. Sadece, yapsınlar! Kafidir benim için. Ben maddi birşey istiyorum, ve onlar da maddi birşey istiyorlar.
Ama sizin talepleriniz, benimkinden daha zorlu. Çünkü, sizin istediğiniz şey, biraz daha 'ruhani', ya da manevi.. Alfa'dan, size ilgi göstermesini bekliyorsunuz. İçten olmalarını bekliyorsunuz. Sizin içinizdeki heyecan ve aşkı, onların da görmelerini istiyorsunuz. Büyük ihtimalle hiçbirimizin almayacağı bir otomobili, Fiat galerilerinden ayrılmış, kıpkırmızı döşenmiş, özel Alfa bayiilerinde seyretmek istiyorsunuz... Durumunuz zor, çünkü karşınızdaki insanlar buna bir 'iş' olarak bakıyorlar.... Tatmin olabileceğinizi sanmıyorum.
Çok kötümser bir moda geçtim değil mi... İnşallah, göndereceğiniz mektup ciddiye alınır da, sizde sonra onu benim burnuma tutarsınız. Özel sektör ile ilgili düşüncelerim biraz değişir, o zaman.