Alfasud – Bu duruma nasıl gelindi ki?
Kendi marka tarihi altında ezilen bir modelin tarihiAlec Issigonis, 1959 yılında motoru enlemesine yerleştirip ve aynı zamanda şanzımanı da motor ile birleştirdiğinde, böylece otomobilin önündeki yapıyı konsantre bir şekle soktuğunda, otomobil imalatı tarihinde dahiyane olan bu fikir ile bir çığır açmıştı. Otomobilin geri kalan alanı böylelikle yolculara bırakılıyordu. Bu otomobil Mini idi. Gerçi R4 ve R16 gibi Fransız tasarımları motoru uzunlamasına yerleştirmelerine rağmen şanzımanı ön aksın önüne yerleştirdiklerinden, benzer bir sonuca ulaşabiliyorlardır.
Nihayetinde altmışlı yıllarda otomobil endüstrisinin başında bulunan yetkili kişiler, önden motorlu ve önden çekişli otomobillerin otomobil içerisinde gerekli olan alanı sağlayacak yegane çözüm olduğu sonucuna vardılar.
Şaft tünelinin ve arka aksta yer alan aktarma organlarının yer almayışı prensipte tabanın nerede ise düz yapıda olmasını sağlıyordu. Ekonomi odaklı üretilecek olan tüm küçük hacimli otomobillerin bu yolu takip edecekti.
Otuzlu yıllardan beri faşist devletin elindeki bir devlet kuruluşu haline gelen Alfa Romeo ise savaş sonrasında yeni demokratik ortamın orta ve üst-orta grubu için modeller üretmeye başlamıştı. Üst düzey çalışanlar, devlet memurları ve kendi işletmesine sahip olanlar için. Marka daha önceleri lüks üretimler yaparken hedef kitle devlet başkanları, film yıldızları veya büyük şirketlerin aile mensupları idi. Yeni yapılanma ve demokratikleşme adımları şirketin altmışlı yıllarda başarı sağlamasını sebep olurken aynı zamanda saygınlık da kazandı. Peki bu durumda, artık yeni üretim şekilleri ortaya çıkmışken neden küçük otomobiller de üretilmesin ki? Bu fikir aynı zamanda tarım ile geçinen ülkenin güneyinde endüstrileşme hareketinin başlangıcı olacak, yeni istihdama olanakları sağlayacaktı ve zaten bu iki sebepten dolayı bu proje politakanın en sevdiği çocuk olmuştu.
Ellili ve altmışlı yılların Alfa Romeo'yu temsil eden öncelikle Giulietta ve Giulia gibi modeller, zamanının çok ilerisinde olan otomobiller idi. Bu sebepten dolayıdır ki yeni küçük Alfa'nın da sıradışı ve ilerici olmasına izin verilmişti. Alfa Romeo ile tanışıklığı olan Avusturyalı Rudolf Hruska geri çağrılmıştı ve kendisine aynı zamanda Napoli Körfezi'nde yer alacak olan Pomigliano d’Arco Üretim tesisinin kurulması sorumluluğu verilmişti.
Yeni modelin tasarımı için, zaten başka ne olabilirdi ki, bu vesile ile Italdesing isimli kendi şirketini kuran yıldız tasarımcı Giorgietto Giugiaro'ya güvenilmişti.
Ortaya çıkan sonuç, başka bir kelime ile anlatılması imkansız, olağanüstü idi. Sıradışı olan motor dört silindirli bir Boxer idi, en modern süspansiyon sistemi, içeride yer alan fren diskleri, kendini taşıyan tamamı ile çelik, önde ve arkada çarpışma katlanma yerleri olan karoseri, geniş bir iç hacim ve daha sonra geniş açılan bir bagaj kapağı.
Ancak en baştan yapılan bir hata vardı. Alfa mühendisleri hafif yapıdaki karoserinin titreşim kaynaklı sesleri önlemek için, karoserinin birleştirilmesi esnasında kalan bir çok boşluğu PU-Köpük ile doldurmayı planlamıştı. Bu aynı zamanda pas koruması görevi de görecek olan bir uygulama iken yetersiz işçilik kalitesi nedeni (çevrede yaşayan tarım kökenli insanlar çok kısa bir eğitimden geçiriliyorlardı, grevler çalışma koşullarını etkiliyordu, mafyanın etkisi sebebi ile düşük kaliteli çelik kullanılmıştı) ve günlük kullanımdan kaynaklanan sebeplerden dolayı bu boşlukların nemlenmesine sebep oluyordu. Bu nem burada uzun süre kalınca pasa dönüşüyor ve daha sonra kanser gibi diğer karoseri parçalarına etki ediyordu.
Ancak Alfasud'un bir gerilim derecesindeki paslanmasının yarattığı travmaya geçmeden önce sahip olduğu dahiyaneliğe göz atmakta fayda var. Modern süspansiyon bağlantı sistemi ve Boxer motoru sayesinde Porschevari alçak ağırlık merkezinin yardımı ile otomobil, çok iyi bir yol tutuşa sahip idi. Alfasud'u 1988 yılında, oldukça virajlı olan ev yolunda, ki bu yolun fren noktalarına daha önceden Tosbağa, Fiat X1/9 ve ayrıca babamın 3 serisi BMW'sinden aşinayım, kullanma imkanı bulmuştum (burada yazarın ağzından çeviri yapıyoruz). Bu küçük Alfa'nın virajlara ne kadar sorunsuz ve güvenli girdiğini, sınır değerlerin ne kadar yüksek olduğuna inanamazsınız. Motordan gelen sesler sizde, onun, özel bir otomobil olduğu duygusunu uyandırıyor ve aynı zamanda devir çevirmekte çok istekli. Bu Alfa'yı çok sevmiştim ama, onu, ciddi bir alıcı olduğum rolünü oynayarak "çaldığım" yakındaki Alfa Romeo bayisine günün sonunda geri vermem gerekti.
Pas olayına geri dönerlim. Politikaya geri dönelim.
İtalya, yetmişli yıllarda Avrupak-Komünizm-Hareketi'nin demokratik galibiyetinin eşiğinden dönmüştü. Komünistler 1976 yılındaki seçimlerde parlamentonun yüzde otuzunu kazanmıştı. Hammadde anlamında yoksul sayılan İtalya'nın Sovyetler Birliği ile çok iyi ticari ilişkileri vardı ve çelik oradan geliyordu. İster Ruslar Avrupa'ya düşük kaliteli çelik gönderiyorlardı deyin, ister zaten kendi ellerinde de daha iyisi yoktu deyin; Pomilignano'ya gelen çelik hiçbir işe yaramıyordu. Mühendis Hruska, devletin isteği doğrultusunda sıfırdan bir fabrika kurmuştu. Onun gerçekten verimli bir fabrika kurma planı olduğuna her türlü inancımız tam, daha fazlasını bilmiyoruz. Bilinen şu var ki, fabrikada çalışacak işçiler bölgedeki çiftçilerdi. Gerçi bu insanlar ağır şartlar altında çalışmaya alışıklardı ancak endüstriyel şartların gerekliliklerinde yer alan belirli zaman dilimlerinde devamlı ve güvenilir çalışma şekli, yerel halkın alışık olduğu serbest dinlenme zamanlarını uzun tutma alışkanlığı ile uyuşmuyordu. Devamlı ve ateşli grevler sebebi ile devamlı olarak üretim kesintiye uğruyordu. Bilenler bilir, boyanmamış ham sac üzerindeki bir parmak izi kısa veya uzun vadede paslanmaya neden olur, tekrar eden grevler nedeni ile açık alanda beklemek durumunda kalan ham karoseriler nasıl etkilenmesin ki. Napoli Körfezi'nin nemli ve tuzlu havasında. Rus çeliği. Yarım doldurulmuş karoseri boşlukları...
Şimdi bu makalenin sorulması gereken en önemli sorusuna gelelim. Akli olarak sağlıklı birisi bir Alfasud'u klasik otomobil olarak garajına koymalı mıdır? Buna cevap, kesinlikle evet.
Bugüne kadar gelebilmiş olan örneklerdeki çelik saclar, belki Rusların iyi üretim zamanlarına denk gelmiştir, belki karoseri yalıtımları tam manası yapılmıştır, belki de bir önceki sahibi karoseriyi herşeyi ile soyup ham çelik için gerekli önlemleri almıştır. Kesin olan tek şey; Bugüne kadar gelebilmiş olan bir Alfasud'un bundan önceki yaşamı iyi geçmiş olmalı.
Dahiyane konsept ve üretim şekli bir çok otomobil hayranı için bilindik gerçeklerdir ve Alfa Romeo öyle bir marka ki, ezelinden beri herkesi büyüler. Alfasud ile ilgili yardım ve teknik bilgiler çokça bulunuyor. Bir Alfasud etkileyici derecede güzel görünüyor ve sürüşü de keza öyle. Güney İtalya'nın tuzlu havasına sahip olmayan bölgelerinde bu otomobillerden daha çok fazla bulunuyor ve bunları yedek parça deposu olarak kullanmak da mümkün. Evet, durmayın ve alın bir tane.
Alfa Romeo, normal dört kapılı Alfasud'un yanında firma geleneklerine sadık kalarak ayrıca Sprint isimli bir de Coupé üretmiş idi. Fotoğraflarda yer alan örnek Hollanda'daki Auto Aktief (
www.autoaktiefgroep.nl)'e ait ve 12.500 Euro'luk bir etiketi var.